UYGULAMA (TELİF HAKKI)
19 Nisan 2012 tarihli Karar, Dava C-461/10 (Bonnier Audio)
27 sesli kitabın hak sahibi olan yayınevleri olarak başvurucu sahipleri, internet aracılığıyla dosya paylaşımına imkan tanıyan bir dosya paylaşım protokolü (FTP) sunucusu vasıtasıyla telif hakkı ihlal edildiği iddiasıyla İsveç mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucular, İsveç mahkemesine, dosyaların gönderildiği IP adresini kullanan kişinin adı ve adresinin açıklanması için karar alınması istemiyle başvurmuştur. İnternet Servis Sağlayıcısı (ISP) EPhone, Veri Saklama Direktifini ihlal ettiğini iddia ederek başvuruya itiraz etmiştir.
Ulusal Mahkeme şu soruları yönlendirmiştir: (1) 2006/24 sayılı Direktif, hukuk davası kapsamında, belirli bir abonenin kimliğinin tespit edilmesi amacıyla, bir internet servis sağlayıcısı hakkında, ilgili ihlalde kullanıldığı iddia edilen belirli bir IP adresini sağladığı abonesine ilişkin bilgileri telif hakkı sahibine veya onun temsilcisine vermesi yönünde karar alınmasına imkan tanıyan bir ulusal hükmün uygulanmasını engeller mi? (2) birinci soruya verilen cevap, Üye Devletin 2006/24 sayılı Direktifi uygulamamış olmasından etkilenir mi?
Adalet Divanının kararı çerçevesinde, (kamuya açık elektronik iletişim hizmetlerinin sağlanması veya kamu iletişim ağına ilişkin hükümler uyarınca üretilen veya işlenen verilerin saklanması hakkında ve 2002/58 sayılı Direktifte değişiklik yapan) 2006/24 sayılı Direktif, sadece ağır suçların soruşturulması, tespiti ve kovuşturulması ve bunların yetkili ulusal makamlara bildirilmesi amacıyla elektronik haberleşme hizmet sağlayıcıları tarafından üretilen verilerin işlenmesi ve saklanmasıyla ilgilidir. Bu nedenle, AB fikri mülkiyet direktifini iç hukuka aktaran ve hukuk davası kapsamında ISP’nin ilgili ihlalde kullanıldığı iddia edilen belirli bir IP adresini sağladığı abonesine ilişkin bilgileri telif hakkı sahibine veya onun temsilcisine vermesi yönünde karar alınmasına imkan tanıyan bir ulusal hüküm, 2006/24 sayılı Direktifin kapsamı dışındadır ve dolayısıyla o Direktif buna engel teşkil etmemektedir. Üye Devletin 2006/24 sayılı Direktifi iç hukuka aktarıp aktarmadığı, mevzu dışıdır.
İşleme mefhumuyla ilgili olarak: Adalet Divanı, başvuru başvurucuların talep ettiği isim ve adres bildiriminin kişisel verilerin işlenmesi niteliğinde olduğuna karar verdi. Ayrıca, söz konusu isim ve adres bildirimi, 2002/58 sayılı Direktifin (ve aynı zamanda telif hakkına ilişkin 2004/48 sayılı Direktifin) kapsamına girmektedir.
Temel haklar arasında dengenin sağlanması: Söz konusu ulusal mevzuat, söz konusu verilerin açıklanmasına yönelik kararın alınması için, fikri mülkiyet hakkının ihlal edildiğine dair net bir kanıtın var olmasını, bilgilerin telif hakkı ihlaline ilişkin soruşturmayı kolaylaştırıcı nitelikte görülebiliyor olmasını ve tedbir alınmasına ilişkin gerekçelerin etkilenen kişiye gelecek potansiyel zarardan daha ağır basmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla, kişisel verilerin açıklanması yönünde karar alınması için gelen bir başvuruyla karşı karşıya kalan ulusal mahkemenin, söz konusu çatışan çıkarların ağırlığını belirlemesine ve bu sayede prensipte fikri mülkiyet haklarının korunması ile kişisel verilerin korunması arasında adil bir denge kurmasına olanak sağlamaktadır.
19 Şubat 2009 tarihli Karar, Dava C-557/07 (LSG)
Başvurucu, mütevelli olarak kaydedilmiş müzik yapımcılarının dünya çapındaki kayıtlarına ilişkin haklarını ve bu kayıtların Avusturya’da kullanılmasında kayıt yapan sanatçıların haklarını takip eden bir meslek birliğidir. Tele2, istemcilerine (müşterilerine) IP adresi atayan bir İnternet Servis Sağlayıcısıdır. LSG, Tele 2’nin internet erişim servisi sağladığı ve IP adresleri ile bağlandıkları tarih ve saatleri bilinen kişilerin isim ve adreslerini göndermesini zorunlu kılan bir karar alması için Avusturya mahkemesine başvurmuştur. Ulusal Mahkeme, Adalet Divanı’na şu soruyu yöneltmiştir (kısmi olarak yazılmıştır): 2004/48 sayılı Direktif Madde 8(3), 2002/58 sayılı Direktif Madde 6 ve 15 de dikkate alındığında, telif hakkı ile korunan münhasır hakların ihlal edildiği iddiasıyla açılan hukuk davasının amaçları doğrultusunda kişisel trafik verilerinin özel üçüncü taraflara açıklanmasına izin vermemekte midir?
Adalet Divanı, temel haklar arasında denge kurulmasına ilişkin Promusicae kararına (paragraf 70) atıfta bulunmuştur. Adalet Divanı’na göre, 2002/58 sayılı Direktif Madde 15(1), Üye Devletlerin telif hakkı ihlalleri için hukuk davası açılmasına olanak sağlamak amacıyla internet trafiğiyle ilgili kişisel verilerin özel üçüncü taraflara açıklanması yükümlülüğünü getirmesine engel teşkil etmemektedir. Fakat, Topluluk hukuku, Üye Devletlerin 2000/31, 2001/29, 2002/58 ve 2004/48 sayılı Direktifleri iç hukuklarına aktarırken söz konusu çeşitli temel haklar arasında adil bir dengenin kurulmasına imkan verecek şekilde bu direktiflerin yorumlanmasını sağlamasını gerektirmektedir. Ayrıca, bu direktifleri iç hukuka aktarmak için aldıkları tedbirleri uygularken, Üye Devletlerin makamları ve mahkemeleri sadece ulusal hukuklarını bu direktiflerle tutarlı olacak şekilde yorumlamamalı aynı zamanda bu direktifleri söz konusu temel haklarla veya orantılılık ilkesi gibi Topluluk hukukunun diğer genel ilkeleriyle çelişecek şekilde yorumlamamasını sağlamalıdır.
Ayrıca, Adalet Divanı’nın kararına göre, başka hizmetler sunmaksızın veya ister de iure isterse de facto olsun kullanıcıların faydalandığı servisler üzerinde hiçbir kontrol uygulamaksızın bile sadece istemcilerin İnternete erişmesini sağlayan Erişim sağlayıcılar, üçüncü bir tarafça telif hakkını veya bağlantılı hakkı ihlal etmek üzere kullanılabilecek bir servis sağlamaktadır, şöyle ki bu erişim sağlayıcılar kullanıcılarına bu hakları ihlal etmesini sağlayan bağlantıyı sağlamaktadır. Dolayısıyla, e-posta, FTP veya dosya paylaşım servisleri gibi başka hizmetler sunmaksızın veya ister de iure isterse de facto olsun kullanıcıların faydalandığı servisler üzerinde hiçbir kontrol uygulamaksızın kullanıcılara sadece internet erişimi sunan erişim sağlayıcılar, 2001/29 sayılı Direktif Madde 8(3) kapsamında ‘aracı’ olarak kabul edilmelidir.
7 Temmuz 2016 tarihli Karar, Dava C-494/15 (Tommy Hilfiger Licensing e.a.)
Delta Center isimli şirket, ‘Pražská tržnice’ (Prag halleri) isimli pazaryerinde kiracıdır. Bu pazaryerindeki çeşitli satış alanlarını tüccarlara yeniden kiraya vermektedir. Markalı ürünlerin imalatçıları ve distribütörleri, mallarının sahtelerinin düzenli olarak Prag hallerinde satıldığını tespit etmiştir. Buna dayanarak, Çek mahkemelerinden Delta Center hakkında bu hallerdeki satış alanlarını söz konusu ihlalleri gerçekleştiren kişilere kiraya vermeyi durdurması yönünde karar alması için istemde bulunmuştur. Fikri mülkiyet direktifi, ticari marka sahiplerinin, ticari markalarını ihlal etmek amacıyla üçüncü bir tarafça hizmetleri kullanılan aracılar aleyhinde dava açmasına imkan tanımaktadır.
Ticari marka sahipleri, L’Oréal kararının konusu olan çevrimiçi (online) pazaryerlerinin işletmecileri gibi fiziki bir pazaryerinin de işletmecisinin direktife istinaden pazaryerindeki tüccarlar tarafından gerçekleştirilen ticari marka ihlallerine son vermeye ve yeni ihlallerin oluşmasını engelleyecek tedbirler almaya hukuken zorlanabileceğini düşünmektedir.
Nejvyšší soud (Yüksek Mahkeme, Çek Cumhuriyeti), Adalet Divanı’na fiziki bir pazaryerinin işletmecisinin pazaryerindeki tüccarların işlediği ticari markayla bağlantılı ihlallere son vermesi ve yeni ihlalleri önlemek amacıyla tedbirler alması yönünde karar almanın gerçekten mümkün olup olmadığını sormuştur.
Bugünkü kararda, Adalet Divanı, bir pazaryerindeki tezgahların kiralanması ve yeniden kiraya verilmesiyle bağlantılı olarak üçüncü taraflara hizmet sunan ve dolayısıyla söz konusu üçüncü taraflara o pazaryerinde sahte ürünleri satma olanağını sunan bir işletmecinin direktif kapsamında ‘aracı’ olarak sınıflandırılması gerektiği kanaatindedir. Adalet Divanı, direktifin kapsamı elektronik ticaretle sınırlı olmadığı için, satış noktasının çevrimiçi pazaryerinde veya fiziki bir pazaryerinde sağlanıp sağlanmamış olmasının konuyla ilgili olmadığını ifade etmiştir.
Sonuç olarak, fiziki bir pazaryerinin işletmecisi, pazaryeri tüccarları tarafından işlenen ticari marka ihlallerini sonlandırmaya ve yeni ihlalleri önlemek için tedbirler almaya zorlanabilir.
Benzer şekilde, Adalet Divanı, hallerdeki satış noktalarını kiraya verme hizmeti sunan bir aracı hakkında adli makamca alınan tedbir kararına ilişkin koşulların, çevrimiçi pazaryerindeki aracılar hakkında alınan tedbir kararlarına ilişkin koşullarla aynı olduğunu belirtmektedir.
Dolayısıyla, bu tedbir kararları sadece etkili ve caydırıcı olmakla kalmayıp aynı zamanda hakkaniyete uygun ve orantılı olmalıdır. Bu nedenle söz konusu tedbirler aşırı derecede pahalı olmamalı ve meşru ticarete engeller getirmemelidir. Aracılardan da müşterileri üzerinde genel ve daimi bir gözetim uygulaması istenemez. Bunun aksine, aracı, aynı tüccar tarafından aynı nitelikte yeni ihlallerin gerçekleştirilmesini önlemeye katkı sağlayacak tedbirleri almaya zorlanabilir. Buna ilave olarak, tedbir kararları, fikri mülkiyetin korunması ile meşru ticarete engel getirilmemesi arasında adil bir dengenin kurulmasını sağlamalıdır.
15 Eylül 2016 tarihli Adalet Divanı Kararı, Dava C- C-484/14, (Mc Faden)
Mr Tobias Mc Fadden, potansiyel müşterilerin dikkatini mal ve hizmetlerine çekmek amacıyla genel kamuya Wi-Fi ağına erişim imkanı sunan bir dükkan işletmektedir. 2010 yılında, o internet bağlantısı kullanılarak indirme işlemi yapılması için bir müzik eseri hukuka aykırı bir şekilde sunulmuştur. Landgericht München I (Bölge Mahkemesi, Münih I, Almanya), dükkanı işleten kişinin aslında telif hakkını ihlal eden taraf olmadığı fakat Wi-Fi ağını güvenli yapmadığı gerekçesiyle dolaylı sorumluluğa sahip olacağı tespitini yapabilecek akla sahip olduğu kanaatindedir. Landgericht, Adalet Divanına birtakım sorular sunmuştur.
Direktif, sadece bağlantı hizmetleri sunan aracı sağlayıcıları, iletilen bilgiler açısından üçüncü bir tarafça işlenen hukuka aykırı fiillerin sorumluluğundan muaf tutmaktadır. Bu sorumluluk muafiyeti, üç koşulun tamamı yerine getirildiği takdirde geçerli olmaktadır : (i) sadece bağlantı hizmeti sunan sağlayıcı söz konusu iletimi başlatmamış olmalıdır; (ii) söz konusu sağlayıcı iletimin alıcısını seçmemiş olmalıdır ve (iii) iletimde yer alan bilgileri seçmemiş ve değiştirmemiş olmalıdır.
Adalet Divanı’na göre, yukarıda belirtilen üç koşul da yerine getirildiği takdirde, bir iletişim ağına erişim sağlayan Mr Mc Fadden gibi bir servis sağlayıcı, sorumlu tutulamaz. Sonuç olarak, telif hakkı sahibi, söz konusu ağın üçüncü taraflarca haklarını ihlal etmek üzere kullanıldığı gerekçesiyle tazminat talep etme hakkına sahip değildir. Ancak direktif, telif hakkı sahibinin, söz konusu servis sağlayıcı hakkında müşterileri tarafından işlenen telif hakkı ihlallerini sonlandırma veya önleme kararının alınması için ulusal bir makam veya mahkemeye başvurmasını engellememektedir.
Son olarak, Adalet Divanı, internet bağlantısının şifre ile güvenli hale getirilmesini hükmeden bir tedbir kararının, bir tarafta hak sahiplerinin fikri mülkiyet hakları ile diğer tarafta erişim sağlayıcıların iş yapma özgürlüğü ve ağ kullanıcılarının bilgi edinme özgürlüğü arasında denge sağlayabilecek nitelikte olduğu kanaatindedir. Ancak direktif, belirli bir ağ aracılığıyla iletilen bilgilerin izlenmesi için tedbir alınmasını kapsam dışı tutmaktadır. Benzer şekilde, bağlantı sağlayıcının iş yapma özgürlüğünü daha az kısıtlayan tedbirleri değerlendirmeye almadan internet bağlantısını tamamen sonlandırmayı amaçlayan bir tedbir, yukarıda bahsi geçen çatışan haklar arasında uzlaşma sağlayamayacaktır.
24 Kasım 2011 tarihli Adalet Divanı Kararı, Dava C‑70/10 (Scarlet)
(ayrıca bkz filtreleme)
Müzik eserlerinin yazarları, bestecileri ve editörlerini temsil eden hak yönetim şirketi SABAM, internet servis sağlayıcısı (ISP) Scarlet’in müşterileri tarafından işlenen telif hakkı ihlallerine son vermek için tedbirler alması amacıyla Belçika mahkemesinde Scarlet aleyhine dava açmıştır. Belçika birinci derece mahkemesi, Scarlet hakkında, telif hakkı ihlaline neden olan dosya paylaşımının önlenmesi maksadıyla dosya paylaşım yazılımının (“peer-to-peer”) kullanıldığı elektronik iletişimlerin filtrelenmesi için bir sistem kurmasına hükmetmiştir. Scarlet kararı temyiz etmiştir. Temyiz mahkemesi ön karar alınması için soruyu Adalet Divanı’na sunmuştur.
Ulusal mahkeme, şu soruyu yöneltmiştir: İç pazarda elektronik ticaret, fikri mülkiyet hakları ve veri korumasına ilişkin AB Direktifleri, birlikte okunduğunda ve uygulanabilecek temel hakların korunmasından doğan gereklilikler ışığında yorumlandığında, bir ISP hakkında söz konusu filtreleme sistemini kurması yönünde tedbir kararının alınmasını engellediği şeklinde yorumlanmalı mıdır?
Adalet Divanı, ISP adreslerinin söz konusu kullanıcıların kimliğinin kesin olarak tespit edilmesine imkan tanıdığı için korunan kişisel veriler olduğuna karar vermiştir. Filtreleme sistemi, ISP’nin müşterilerinin kişisel verilerinin korunması hakkını ihlal edebilir, zira tüm içeriğin sistematik bir şekilde analiz edilmesi ve ağdaki hukuka aykırı içeriğin gönderildiği kullanıcıların IP adreslerinin toplanması ve tespit edilmesi gerekecektir. (¶¶ 50-51)
Adalet Divanı’na göre, dava konusu olan filtreleme sisteminin kurulması yönünde alınan tedbir kararı, bir tarafta telif hakkı sahiplerinin fikri mülkiyet hakkının korunması ile diğer tarafta iş yapma özgürlüğü, kişisel verilerin korunması hakkı ve bilgi alma ve yayma özgürlüğü arasında adil bir denge kurma gerekliliğiyle uyumlu olmamıştır. (¶ 53)
16 Şubat 2012 tarihli Karar, Dava C-360/10 (SABAM / Netlog)
SABAM, Müzik eserlerinin yazarları, bestecileri ve yayıncılarını temsil eden Belçika’da yerleşik bir hak yönetim şirketidir. Netlog NV, kayıt yaptıran herkesin ‘profil’ olarak bilinen kişisel bir alan edindiği online sosyal ağ platformudur. Kullanıcılar, diğer hususların yanı sıra, kişisel fotoğraflarını ve video kliplerini yayınlayabilirler. SABAM’a göre, Netlog’a ait sosyal ağ, kendisine ait umuma erişilebilir kılma hakkını ihlal etmektedir.
SABAM, Netlog aleyhine dava açmıştır (Belçika’da). Brüksel Birinci Derece Mahkemesi, ön kararın alınması için Adalet Divanına danışmıştır ve Avrupa Birliği hukukunun, ulusal mahkemelerin online sosyal ağ sahibi gibi bir yer sağlayıcı hakkında sunucuları üzerinde kullanıcıları tarafından saklanan bilgilerin filtrelenmesini sağlayacak bir sistem kurmasını zorunlu kılacak, bu kullanıcıların tamamına ayrım yapmaksızın önleyici bir tedbir olarak, masraflarını kendinin karşılayacağı ve sınırsız bir süreyle uygulanacak bir tedbir kararı almasına engel teşkil edip etmediğini sormuştur.
Adalet Divanı’nın kararına göre, filtreleme sisteminin zorunlu kılınması, yer sağlayıcının a) fikri mülkiyet hakkı sahiplerinin üzerinde hakka sahip olduğunu iddia ettikleri eserleri içermesi muhtemel dosyaları tespit etmesini, b) bu dosyalardan hangilerinin saklandığını ve hukuka aykırı bir şekilde umuma erişilebilir kılındığını belirlemesini ve c) hukuka aykırı olduğunu düşündüğü dosyaların erişilebilir kılınmasını önlemesini gerektirecektir. Dolayısıyla bu önleyici izleme faaliyeti, kullanıcılar tarafından saklanan dosyaların sosyal ağ sahibiyle birlikte aktif bir şekilde gözetilmesini gerektirecektir. Bu çerçevede, filtreleme sistemi, sosyal ağ sahibinin sunucularında saklanan bilgileri genel olarak izlemesini gerektirecektir ki bu da E-Ticaret Direktifi ile yasaklanmıştır.
Filtreleme sisteminin kurulması, söz konusu yer sağlayıcı tarafından saklanan bilgilerin tamamının veya çoğunun telif hakkı sahiplerinin çıkarları için sınırsız bir süreyle izlenmesini içerecektir ve hem mevcut hem de gelecekteki eserler için söz konusu olacaktır. Böyle bir tedbir kararı, Netlog’un iş yapma özgürlüğünün ağır bir şekilde ihlal edilmesiyle sonuçlanacaktır zira Netlog’un masraflarını kendisi karşılamak suretiyle karmaşık, maliyetli ve daimi bir bilgisayar sistemini kurmasını gerektirecektir. Ayrıca, bu tedbir kararı, aynı zamanda servis kullanıcılarının temel haklarını da, yani kişisel verilerin korunması hakkı ve bilgi alma ve yayma özgürlüğünü ihlal edecektir; öyle ki söz konusu haklar Avrupa Birliği Temel Haklar Şartında güvence altına alınmıştır.
Sonuç olarak, Adalet Divanı’nın cevabı, yer sağlayıcının böyle bir filtreleme sistemi kurmasını zorunlu kılacak bir tedbir kararı alan bir ulusal mahkemenin bir tarafta fikri mülkiyet hakkı ile diğer tarafta iş yapma özgürlüğü, kişisel verilerin korunması hakkı ve bilgi alma ve yayma hakkı arasında adil bir denge kurma şartına riayet etmemiş olacağı yönündedir.
25 Ocak 2017 tarihli Karar, Dava C-367/15 (Stowarzyszenie Oławska Telewizja Kablowa)
SFP, görsel işitsel eserlerin telif haklarını toplu olarak yöneten Polonya’da yerleşik bir meslek birliğidir. OTK, Oława şehrinde (Polonya) kablolu ağ aracılığıyla televizyon programları yayınlamaktadır. 30 Aralık 1998 tarihinde ana davadaki taralar arasında ödemeye ilişkin kuralların belirlendiği lisans anlaşması için fesih tebligatı yapıldıktan sonra, OTK telif hakkı ile korunan eserleri kullanmaya devam etti ve esas itibariyle SFP2nin yönettiği telif hakkının kullanımı için ödenecek bedelin belirlenmesi talebiyle Komisja Prawa Autorskiego’ya (Telif Hakkı Komisyonu, Polonya) başvurmuştur. Bu komisyon, 6 Mart 2009 tarihli kararı ile, söz konusu bedeli, katma değer vergisi hariç olmak üzere OTK’nin eserleri kablo ile yeniden iletiminden kazandığı gelirin %1.6’sı olarak belirlemiştir, bu bedele OTK’nın karşıladığı bazı harçlar dahil değildir.
Polonya Yüksek Mahkemesi, ABAD’a göre 2004/48 sayılı Direktif Madde 13’ün kullanılacak söz konusu eser için izin verilmiş olsaydı ödenmesi gereken uygun bedelin iki katına tekabül eden tutarın (‘hipotetik telif bedeli’) ödenmesini talep etme imkanı tanıyan ulusal mevzuatı engellediği şeklinde yorumlanması gerekip gerekmediğini belirlemek amacıyla hazırlandığı anlaşılan soruyu yöneltmiştir.
2004/48 sayılı Direktif, fikri mülkiyete ilişkin maddi hukukun Avrupa Birliği’nde etkili bir şekilde uygulanmasını sağlamayı amaçlamaktadır. 2004/48 sayılı Direktif, fikri mülkiyet haklarının uygulanmasına ilişkin asgari standardı öngörmektedir ve Üye Devletlerin daha koruyucu tedbirler öngörmesine engel teşkil etmemektedir.
2004/48 sayılı Direktif Madde 13(1)(b), ana davanın konusunu teşkil eden mevzuat gibi telif hakkından doğan ve ihlal edilen mali hakların sahibinin bu hakları ihlal eden kişiden sebep olduğu zararı, hipotetik telif bedelinin iki katına tekabül eden tutarı ödeyerek tazmin etmesini talep edebileceğini öngören ulusal mevzuata engel teşkil etmediği şeklinde yorumlanmalıdır,.
Yalnızca hipotetik telif bedelinin ödenmesi, olası ihlal fiillerinin araştırılması ve tespit edilmesi, manevi zararın tazmini veya ödenmesi gereken tutardan doğan faizin ödenmesiyle bağlantılı olarak gerçekte yaşanan tüm kaybın telafi edilmesini garanti altına alamaz.
- 17 Mart 2016 tarihli Karar, Dava C-99/15 (Liffers)
Mr Liffers, Dos patrias, Cuba y la noche başlıklı görsel işitsel eserin yönetmeni, senaryo yazarı ve yapımcısıdır. Mandarina, Dos patrias, Cuba y la noche isimli eserin belirli pasajlarını izin almaksızın kullanarak görsel işitsel bir belgesel hazırlamıştır. Bu belgesel İspanyol televizyonu tarafından yayınlanmıştır. Mr Liffers, Mandarina ve Mediaset hakkında İspanya Mahkemesinde dava açmıştır, bu davada Mr Liffers mahkemenin söz konusu tarafların fikri mülkiyet hakları üzerindeki tüm ihlalleri sonlandırmalarına ve ilave olarak da yaşadığını iddia ettiği manevi zarar için tazminat ödemelerine karar vermesini talep etmiştir.
İspanya Yüksek Mahkemesi, sunduğu soru ile 2004/48 sayılı Direktif Madde 13(1)’in fikri mülkiyet ihlali ile zarar gören ve yaşadığı maddi zararın hipotetik telif bedeli temelinde bu direktifin 13(1) sayılı Maddesinin ikinci bendinin (b) başlığına göre hesaplanan tazminatını talep eden bir kişinin, aynı zamanda bu direktifin 13(1) sayılı Maddesinin ikinci bendinin (a) başlığında öngörülen manevi zararın tazmin edilmesini de talep etmesine izin vermediği şeklinde yorumlanması gerekip gerekmediğinin cevabını aramıştır.
İlk olarak, 2004/48 sayılı Direktifin 13(1) sayılı Maddesinin ikinci bendinin (b) başlığının lafzına ilişkin olarak, bu hüküm hak sahibine ödenmesi gereken tazminat tutarını belirlerken adli makamların dikkate alması gereken bir unsur arak manevi zarardan bahsetmemesine rağmen, bu zarar türünü dikkate alınması gereken unsurlardan hariç tutmadığı da ifade edilmelidir. ‘En azından’ bu maddede belirtilen unsurlara dayalı olarak götürü bedeli şeklinde tazminat tutarını belirleme olanağını öngören bu hüküm bu tutara uygun hallerde hak sahibine yaşatılan manevi zararı tazminatı gibi diğer unsurların da dahil edilmesine imkan tanımaktadır.
2004/48 sayılı Direktifin 13(1) sayılı Maddesi, yetkili adli makamların mütecavizin zarar gören hak sahibine ‘ihlal sonucunda yaşadığı asıl zarara uygun’ olacak tazminatı ödemesine karar vermesi yönünde genel kuralı öngörmektedir. Sonuç olarak, söz konusu hak sahibinin aslında manevi zarar yaşamış olduğu durumlarda, 2004/48 sayılı Direktifin 13(1) sayılı Maddesinin ikinci bendinin (b) başlığının esas lafzı, bu direktifin 13(1) sayılı Maddesinin birinci bendiyle birlikte okunduğunda, hak sahibine ödenmesi gereken tazminat tutarının sadece ve sadece hipotetik telif bedeli miktarına göre hesaplanmasını engellemektedir.
Diğer taraftan, yetkili adli makamlar tarafından götürü bedeli hesaplama yönteminin uygulanmasına, yalnızca ‘uygun durumlarda’ alternatif olarak müsaade edilmektedir. ‘Uygun durumlar’ ifadesi, ‘örneğin yaşanan esas tazminat tutarını belirlemenin güç olduğu durumları’ ifade etmektedir. Bu gibi durumlarda, zararın miktarı, tazminat tutarı, fikri mülkiyet hakkının kullanımından dolayı normalde ödenmesi gereken telif bedeli veya ücretler gibi unsurlara dayalı olarak hesaplanabilir ki bu hesaplamada manevi zarar dikkate alınmamaktadır.
Bu direktifin amacı, diğer hususların yanı sıra, iç pazarda fikri mülkiyet için eşdeğer ve homojen bir koruma seviyesi sağlamak ve her bir durumun spesifik boyutlarının dikkate alındığı ve bu spesifik boyutları içeren tazminat hesaplama yöntemine dayalı olarak yüksek düzeyde bir fikri mülkiyet koruması uygulamaktır.
Dolayısıyla, bu direktifin 13(1) sayılı Maddesinin birinci bendi, fikri mülkiyet hak sahibine ödenmesi gereken tazminatın hesaplanmasında, hak sahibinin ‘yaşadığı gerçek zarar’ karşısında manevi zarar da dahil eksiksiz olarak tazmin edilmesini sağlayacak şekilde hesaplanması gerektiği ilkesini ortaya koyduğu şeklinde yorumlanmalıdır.
Ödenmesi gereken tazminat tutarının sadece hipotetik telif bedeline dayalı olarak götürü bedeli şeklinde belirlenmesi, sadece söz konusu fikri mülkiyet hak sahibinin yaşadığı maddi zararı kapsar; bunun sonucunda, eksiksiz tazminat sağlamak amacıyla, söz konusu hak sahibi o ana kadar hesaplanan tazminata ilave olarak yaşadığı manevi zarar için de tazminat talep edebilmelidir.
- 22 Haziran 2016 tarihli Karar, Thomas Philipps GmbH v Grüne Welle Vertriebs GmbH
Grüne Welle Vertriebs, çamaşır yıkama topları için geliştirilen Topluluk tasarımının münhasır ruhsat sahibidir. Bu ruhsatın Topluluk tasarımları siciline henüz girişi yapılmamıştır. Thomas Philipps, çevrimiçi bir mağaza işletmektedir ve diğer ürünlerin yanı sıra ‘seramik granüllü çamaşır makinesi topu’ tanımı altında çamaşır yıkama topu satmaktadır. Ürünün çamaşır yıkama topları için tescil edilen Topluluk tasarımının bir kopyası olduğu ve o modelin hak sahibi tarafından tasarımdan doğan tüm hakları kendisi adına talep etmekle yetkilendirildiği kanaatinde olan Grüne Welle Vertriebs dava açmadan önce Thomas Philipps’e bir mektup göndererek söz konusu çamaşır yıkama toplarının satışını durdurmasını talep etmiştir. Grüne Welle Vertriebs’in tazminat talebi için başvurduğu ve tahkikat tedbirlerinin alınmasını talep ettiği ulusal mahkeme, başvurucunun kendi adına tazminat davası açma hakkına sahip olduğunu ortaya koyduğu sonucuna vararak Thomas Philipps’i sorumlu tutmuştur. Thomas Phillips bu karar itiraz etmiştir ve Oberlandesgericht Düsseldorf’a (Yüksek Bölge Mahkemesi, Düsseldorf, Almanya) başvurarak Grüne Welle Vertriebs’in Topluluk tasarımdan doğan haklar için dava açma hakkına sahip olmadığını iddia etmiştir.
Oberlandesgericht, Genel Mahkemeye 6/2002 sayılı Tüzüğün 33(2) sayılı Maddesinin birinci cümlesinin, eğer ruhsatın sicile girişi yapılmadıysa, ruhsat sahibinin ruhsat konusu olan tescilli Topluluk tasarımının ihlal edildiği iddiasıyla dava açamayacağı anlamına gelecek şekilde yorumlanması gerekip gerekmediği sorusunu yöneltmiştir.
Bu soru karşısında, Mahkeme, 6/2002 sayılı Tüzüğün 33(2) sayılı Maddesinin birinci cümlesinin ruhsatın sicile girişi yapılmamış olsa dahi, ruhsat sahibinin ruhsat konusu olan tescilli Topluluk tasarımının ihlal edildiği iddiasıyla dava açabileceği şeklinde yorumlanması gerektiğini belirtmiştir.
Soruyu yönelten mahkeme ikinci sorusuyla, 6/2002 sayılı Tüzüğün 33(2) sayılı Maddesinin bir Topluluk tasarımının ihlaline ilişkin olarak ruhsat sahibinin bu hüküm uyarınca kendisinin açtığı davada kendi kaybı için tazminat talep edebileceği şeklinde yorumlanması gerekip gerekmediğini sormuştur.
Genel Mahkeme bu soruya verdiği yanıtta, Topluluk tasarımının hak sahibi tarafından açılan ihlal davasına ruhsat sahibi müdahil olarak yaşadığı kayıp için tazminat talep edebildiği gibi, tasarımın hak sahibinin izni ile veya eğer kendisi tam ruhsat sahibiyse söz konusu hak sahibinin harekete geçmemesi halinde hak sahibinden izin almaksızın, dava açacağına dair hak sahibine bildirimde bulunduktan sonra, ruhsat sahibinin kendisinin açtığı ihlal davasında da yaşadığı kayıp için tazminat talep etmesine hiçbir engel bulunmadığını açıklamıştır. Mahkeme aynı zamanda Tüzüğün 29uncu gerekçesine göre, ruhsat sahibinin Avrupa Birliği genelinde etkin bir şekilde tazminat talep edebiliyor olması gerektiği kanaatindedir. Ruhsat sahibinin bu davada bu amaç doğrultusunda hareket etmesinin men edilmesi, tam ruhsatın bulunduğu haller dahil olmak üzere, yaşadığı zararın tazmin edilmesi için kendisini tamamen tasarımın hak sahibine bağımlı hale getirecektir ve dolayısıyla hak sahibinin dava açmaması bu hakların kullanılması açısından zarar verici nitelikte olacaktır. Dolayısıyla, böyle bir men, hem 6/2006 sayılı Tüzüğün hedefiyle hem de bu tüzüğün 32(3) ve (4) sayılı Maddesinin amacıyla çelişmektedir. Sonuç olarak, ikinci soruya verilen cevap, 6/2006 sayılı Tüzüğün 32(3) sayılı Maddesinin ruhsat sahibinin bu hüküm uyarınca bir Topluluk tasarımının ihlal edilmesi karşısında açtığı davada kendi zararı için tazminat talep edebileceği şeklinde yorumlanması gerektiği yönündedir.
Genel uygulamaya ilişkin olarak ilave kaynaklar:
Ticari markalar
16 Temmuz 2015, Dava C-681/13, Madde 14 ticari marka
12 Nisan 2011, Dava C‑235/09 Madde 3 ticari marka
12 Temmuz 2011, Dava C‑324/09 Madde 11 (ticari marka)
18 Ocak 2017, Dava C-427/15 Madde 8 (ticari marka)
15 Kasım 2012, Dava C-580/13 Madde 8 ticari marka
Patent
18 Ekim 2011, Dava C-406/09 Madde 14 patent
28 Temmuz 2016, Dava C-57/15 Madde 14 patent
Bitki çeşitleri
9 Haziran 2016, Dava C-481/14 Madde 13 & 14 Bitki Çeşitleri